Türkiye İç Politikası'ndan Bir Kuple

Türkiye'deki politika yalanlar üzerine ve milletin gazının gerektiğinde alınması üzerine kurulmuştur. Yanlışların ve herhangi bir işteki çuvallamaların üstü medya üzerinden halkın gazı alınarak çözülür. Ne kadar da safız değil mi? Saman aleviyiz mübarek, bir bakıyoruz savaşa gidiyoruz, iki gün sonra bir daha bakıyoruz Survivor izliyoruz ve bu bazı kişilerin çok fazla işine geliyor. Bunun üzerine politika geliştirip, planlar kuruyorlar.

Bu resim 4 Temmuz 2003'ten. Benim daha aklım ermiyor dünyaya. Küçük olduğum hebele hübele diye gezdiğim yıllar işte. Ama bunu hatırlayanlar olacaktır. Kara leke. Bir utanç kaynağı. Benim için ise hep düşündüğümde sinirlendiğim ve yüreğimin sızladığı, biraz da umudumun kırıldığı bir olay.

Amerikan askerleri tarafından Türk askerlerine çuval geçirilmesi olayı.


image0014.jpg
 4 Temmuz 2003 Cuma Süleymaniye'deki Türk Özel Kuvvetler Bürosuna ABD askerleri ve onlara destek veren peşmerge kuvvetleri 11 Türk askerini esir aldı.

Şöyle kısa bir video var, esir alınan bir Türk askerinin, Erdoğan'ın ve Abdullah Gül'ün açıklamaları yer alıyor:



- Sorun diplomatik nezaket içinde aşılmıştır. dedi sayın Erdoğan. "Nota verecek misiniz?" diye soranlara: "Ne notası veriyorsun, müzik notası mı bu?" diyerek cevap verdi sayın Erdoğan.
- Ben ABD’lilerin çuval olayının bizi bu kadar rencide edeceğini bildiklerini de zannetmiyorum, dedi dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök.

Bütün bu açıklamalar o zamanın ve o zamana kadar gelen Türkiye siyasetinin ve siyasetçilerin kafasının nasıl işlediğini çok güzel bir şekilde ortaya koyuyordu. Halkı, gururu incindiği için aşağılayan, onları aptal yerine koyan ve hiçbir şey bilmeyen cahil cühela sürüsü olduklarını söyleyen sözler bunlar. Türk halkının siyasetten ve dış politikalardan anlamadığını ve büyüklerin işine burnunu sokmamasını öğütleyen sözler bunlar. Çünkü o vakit, 4 Temmuz Cuma günü, Türk halkı birlik olmuştu. Millet olarak ortak bir acıyı paylaşıyordu. Onuru incinmişti ve bir karşılık vermek istiyordu. Fakat bunun için bir aracı gerekirdi, yani bir devlet görevlisi. 

Acı verici olan da bu kısım işte. Halkı kucaklamak ve onları anlamak yerine, halka "Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz." demek. Çünkü hiçbir zaman o kadar cesaretli olamadınız. Her zaman o oturduğunuz koltukların daima sahibi olmak istediniz, güç tatlı geldi. Güç, yozlaştırdı. 

Üstünden biraz zaman geçti ve bunu da içimize attık. Bu da unutturuldu. Sonrası Kurtlar Vadisi Irak.

Bir de şu videodaki gibi gaz vermeler var, 16. saniyeden itibaren izleyin:



Bu konu hakkında o zaman Başbakan, şimdi Cumhurbaşkanı olan Erdoğan şöyle demişti: "İşte CHP budur.  Bugün CHP Azerbaycan’a Kırım’a göğsünü gere gere gidemez. Ama biz Saraybosna’ya da Kahire’ye de Tunus’a da Gazze’ye de Bakü’ye de göğsümüzü gere gere gideriz. En kısa zamanda Şam'a gideceğiz. Emevi Camisi'nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız."

İşte bu politika Türkiye'de çok işe yarayan bir politikadır çünkü ecdatın ihtişamıyla büyütülen Türk gençliği daima kendi atasına öykünür. Onu mükemmel ve fevkalede olarak görür. Okullar ve medya öyle söylüyordur. O zaman doğru olmalıdır. Okullardaki tarih dersiyle kalır çoğu zaman. Nasıl kusursuz ve mükemmel olduğumuzu anlatan tarih; ders çıkarılması gereken bir araç değil, fantastik bir masal olan tarih. Oysa Türk'ün tarihi çok büyüktür, çok eskidir. Anlatmasını bilene bir derya gibidir ama masal gibi değil bir destan gibi anlatılması gerekir.

Gösterilen masal tarih olduğu için yukarıdaki yeni osmanlıcı lafları ahalimize iyi gelir, hoşlarına gider. Ülkenin halinin nasıl olduğu bu noktada önemli değildir. Böyle böyle uyutulur Türk halkı. Aslı olmayan laflarla, asla tutulmayacak sözlerle gündem daima meşgul edilir. Halkın gazı alınır, bazen de halka gaz verilir. Politikacıların amacı neyi gerektiriyorsa. Zaten 3 saatte Şam'dayız. Daha ne?

Eyvallah. 




             


Yorumlar