Yabancı Dil Öğrenmek İsteyenlere Küçük Tavsiyeler

İngilizce öğrenirken fark ettiğim bir şey oldu, gerçi her dil öğrenmeye çalışan kişi fark etmiştir, dil öğrenmek; ona ne kadar çok maruz kalırsan kolaylaşan bir şey. Sen ne kadar çok o dille düşünürsen, ne kadar çok o dille haşır neşir olursan, sana yabancı gelen o dil, her geçen gün senin yolundaki engelleri kaldırmaya başlıyor. Yani aslında, “Yurtiçinde dil öğrenilmez.” düşüncesi yalan. Tabii ki de o dilin kültürünün içine girip o kültür ile iletişim kurup o kültür ile insani ihtiyaçları karşıladığın zaman senin için çok daha yararlı olur. Ama yurtdışına çıkamayan adam dil öğrenemeyecekse, Türkiye’de bir Allah’ın kulu yeni dil öğrenemez. Ne yani, artık yeni bir şeyler öğrenmek sadece paraya mı bağlı oldu? Tamam, şimdi para, her işte çoğu şeyleri halleden, insana çok iş bırakmayan bir araç, doğru haklısınız ama bilgiye ulaşmak asla o tamamen parayla yapılacak kadar basit bir şey olmayacak.

Peki nasıl dil öğreneceğiz kendi ülkemizde, diye sorduysa eğer akıllı biri; o iş aynen şu şekilde olacak:

Kendi kendimize halledeceğiz, canlar.

Evet, kendi kendinize çünkü şu ana gördüğüm hiçbir dil öğrenme vaadi veren kurs ve türevleri, bir insana tamamen dil öğretemedi. Bir yere kadar sana yardım ediyor elbette ki. Örneğin grammar konusunda size gayet güzel kazanımlar sağlayacaklardır ya da yeni kelime öğrenme konusunda ama hiçbir zaman sizi baştan alıp advanced seviyesine çıkartamayacaktır. Nedeni ise şöyle açıklayayım, sizin 3-4 ders süren İngilizce meşguliyet süresi, sizin dil öğrenmeniz için yeterli değil. Nasıl ilkokul ve lisede o kadar sene İngilizce dersi görüp hiçbir zerre tanesi kadar bile bir şey öğrenmiş hissetmeden bu yaşınıza geldiyseniz, siz, hazırlıkta, dil kursunda veya online derslerle de aynı şekilde gideceksiniz, bir değişiklik olmayacak sizin için. “Ne bilirsin lan sen!?” derseniz eğer burada tecrübe konuşuyor gençler, heheheyyyttt. Hem siz gördünüz mü bu yaşına kadar günde sadece 3 saat annesiyle ya da herhangi biriyle konuşup o dili söken bir bebek? Yok, ee o zaman?

Kendin çalışacaksın dediğim gibi, okuldan ve yahut kurstan mı geldin, doğruca odana git ve kelime çalışmaya başla. İzlediğin o boktan Türk dizilerini bırak ve aç bir tane yabancı dizi izle. Altyazısız tabii ki de, bir de soruyor musun? He, altyazılı izleyeceksen de tabii ki de İngilizce altyazılı diziler izlemelisin. Bu dediğim kelimelerin okunuşuna, söylenişine, sokak ağızlarına alışman için. Sonuçta kimse çevresinde yedi yirmi dört yabancı dil duymuyor, işitmiyor. O kulakların da alışması lazım. Bütünsel bakmamız gerekiyor bu işe. Dil, kulak, algılar…

-Yabancı dili tek okuyuşta anlamak için, kafanda Türkçeye çevirmekle uğraşmamak için bol bol okumak gerek. Basit ve klasik İngiliz edebiyatını tercih etmek mantıklı olur başta. Okumanın önemli olmasının sebebi şu: eğer kafada Türkçeye çevirmekten kurtulamazsak, bizi bu durum, her kulvarda yavaşlatacaktır. Bu birinci aşama.

-İkinci aşama olarak ise okurken sık sık bilmediğimiz kelimelerle karşılaşacağımızdan dolayı, bu sorunu çözmek adına yeni kelimeler öğrenmemiz gerekiyor. Yani kelime dağarcığımız genişlemeli. Ama öyle sadece tekrar yaparak ezberlemeyeceğiz. Car-araba, car-araba, car-araba… diye bir öğrenme şekli yok ve hiç de var olmadı. Bu ancak geçici bir çözüm olabilir ama bir süre sonra “Aa dur ya hatırlıcam şimdi, dilimin ucunda. Dur, dur!” kelimesine dönüşür. Dolayısıyla, kelimeyi öğrenmek için yapmamız gereken ana şey şu: kullanmak. Evet, kullanmak. Öyle beş tekrarda ezberleyip tavan arasına attığınız kelimeler, hiçbir zaman öğrenilmiş kabul edilen kelimeler arasına girmeyecek. Unutulacaklar arasına girecek. Kullanın her yerde, herhangi bir zamanda kullanın onları. Cümle kurun, cümle yazın deftere, yazıda kullanın ama yeter ki kullanın. Paslanmasınlar.

-Bu aşamalar geçildikten sonra, tabii ki yeterince özümsenmiş bir şekilde, geriye elimize öğrendiğimiz her farklı tipteki bilgiyi birleştirerek bir bütün oluşturmak. Yani kulağımız telaffuzlara alıştı, okuduğumuzu artık az çok Türkçeye çevirmeden algılayabiliyoruz, kelimelerin anlamlarını tahayyül etmeye başladık cümle içindeki anlamlardan. Ve bundan sonrası çok kolay. O da şu: artık okurken geliştirdiğimiz algılama kabiliyetini dinlerken de uygulamak ya da dinlerken geliştirdiğimiz konuşulanı anlama yetisini, yeni kelimeleri öğrendiğimizde, onları eski bir arkadaşmış gibi karşılamak, işitmek.

Fark ettiyseniz hiç konuşma arenasını hiç ziyaret etmedim. Nedeni, bütün bu aşamaları geçtiğinizi kendiniz anladığınız zaman; siz, zaten doğal olarak bir gizli-konuşma yetisi kazanacaksınız. Az çok, derdinizi anlatacak kadar bir çeneniz olacak. Evet, mükemmel olmayacak belki ama sizi yurtdışında idare edecek kadar yeterli olacağını söyleyebilirim. Sadece kendinizin yetersiz olduğunuz düşünmeyin yeter.

Bol şans.





Yorumlar