Benim Güzel, Harika Medyam



                 


Şu aralar ağzımdan, burnumdan siyaset kusarak ve o kusmukta boğulmamaya çalışarak hayatımı
devam ettirmekteyim. Tam da bu yüzdendir ki bizim ülkenin ve diğer dış ülkelerin güncel durumlarını ve gündemlerini takip etmekten bıkmış, usanmış durumdayım. Bu içinde bulunduğum vaziyet de beni gündemi ve gündemin çevresinde dönen tartışmaları tamamen siktir etmeye yöneltti. Ne de güzel yöneltmiş paşam beni, iyi de etmiş. Tabii hemen boş veremedim, önce istifra etmem gerekiyordu, onu da bu aralar gerçekleştiriyorum çok şükür.

Peki neden böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim? Çünkü o kadar eminim ki bu ülkeyi umursadığını düşünerek, bunu, siyasi liderlerin çoğu konuşmalarını dinleyerek, takip ederek veya haber sitelerinde her gün mühim bir miktar vakit harcayarak gösteren insanlar var bu ülkede.

He, evet bir de Twitter’dan sadece haber sitelerinin başlıklarına bakarak fikir sahibi olan dangalaklarda var bu ülkede ama zaten onları geçiyoruz. Yok öyle bir şey tamam mı? Az ötede yaşıyor onlar.

Buradaki sorun ne peki? Yani gündem bir insana neler yapabilir? Sadece internette sörf yapıp, televizyon izlemekten ibaret olan bir şey ne kadar kötü olabilir ki, değil mi?

Sorun şu: ülkenin gündemini takip etmeyi kendi vatandaşlık görevi gibi gören bir insan, kafasını boş şeylerle meşgul edip asıl ilgilenmesi gereken meseleleri göz ardı eder. Yani büyük oyunu göremez:). Çünkü ülkemizde iktidar veya muhalefetin elinde olan medya, kendi içinde kısır döngü olan suni gündemlerle ortamı meşgul etmeye çalışır. O yüzden zırt pırt türban, kürtaj, laiklik, idam, şeriat gibi gayet bayat olan konuları konuşup durur aynı insanlar farklı dönemlerde. O yüzden yıllardır süregelen “Din elden gidiyor, uyanın, ey ahali!” sözünü bazı özel zamanlarda duyup dururuz. Ne zaman ana sorunlar veya olaylar üstü örtülerek geçilmek istense, bu tip yapay sorunlar ortaya atılır insanların önüne.

Örneğin asgari ücret açlık sınırının altındadır ama devlet büyükleri ve gazeteciler hangimiz daha iyi laf sokacak yarışını sürdürürler.

Tartışma programlarında ezilen emekçinin sıkıntılarının şöyle bir tozu alınır ve sonra “Kızlı erkekli ev de neymiş? Bre kafirler.” veya “Bak işte şu parti 23543635 yıl önce şu lafı söylemiş, görüyorsunuz değil mi? İşte hep böyle milleti kandırdılar. Ama artık millet bunları yemeyecek.” gibi laflar ve türevleri tartışılmaya başlanır.

Bizler de sanki bunlar müthiş önemli bir konu konuşuyormuşçasına kulak vererek dinleriz veya kendi görüşümüze uygun olan adamların veya kadınların olduğu programları açarız. O kişilerin fikirleriyle de kendi beyin mastürbasyonumuzu yaparız.

Bir tane araştırma vardı, hangi ülke ne kadar çok televizyon izliyor diye. Sonucu açıklandığında baya geniş bir yer tutmuştu medyada. Sonuç şöyleydi:

Türkiye, dünyadaki bir günde en çok televizyon izlenen ülke olmayı başarmıştı. Hem de günde 330 dakikayla.

Bu haberi ilk gördüğüm zaman önce bir durdum, ekrana baktım ve bilgiyi hazmetmeye çalıştım. Çünkü fevkalade bir şaşkınlığa uğramıştım. Dedim “Oha, bu nasıl olabilir?”

Benim güzel ülkem yine bir rekor kırarak benim sıradan geçen günümü şenlendirmeyi başarmıştı. Yani sen git, iyi olman gereken konularda Zimbabve ile kapış ama televizyon izlemek gibi müthiş çaba ve emek isteyen, zamanını ona adayarak beynini kullanmanı sağlayan bir işte birinci ol. Türkiye’den bunu teknoloji ve eğitim yarışmalarında da bekliyoruz.

Bu araştırma ülkenin vaziyetini göstermenin yanında başka bir önemli işi daha yapıyor aslında. Yukarda bahsettiğim medyanın insanların üstünde ne kadar etkin bir rol oynadığını gösteriyor. Çünkü Türkiye’de yaşayan bir insan ortalama günde altı buçuk saat televizyon izliyor. Altı buçuk saat boyunca, televizyonda yayınlanan beyin yakan programları izleyerek gününü geçiriyor. Bu müthiş bir sayı. Bakın bir daha söylüyorum, bir Türk işten geldikten sonraki 6 veya 7 saatini televizyon izleyerek geçiriyor. İnanılmaz.

Peki size bir soru: bu verileri sadece biz mi biliyoruz? Bu kanalları yöneten para babaları ve iktidar sahipleri bu verilerin farkında değiller mi?

Adım gibi eminim ki, onlar, bu verilerin çok daha ayrıntılı halini bizden çok önce yalayıp yuttular ve tam da bu yüzdendir ki televizyonda yayınlanan programlar ve diziler bütünüyle onların ellerinin altında şekilleniyor.

Bir örnekle vererek biraz daha açacağım bu konuyu ama azıcık hafızaların zorlanması gerekecek.

2000’li yılların sonu ve 2010’lu yılların başlarını hatırlayın. Neredeyse her televizyon kanalında bir askeri dizi veya vatan kurtaran kahramanların hikayeleri vardı. Her bölüm Türkiye önemli tehditlerden kurtarılıyor, ülkenin vatan muhafazasından taviz verilmiyor gibi gösteriliyordu. Sonra 2013 yılı falandı galiba, çözüm süreci başlatıldı hükümet tarafından. Bütün askeri diziler şak diye kesildi, askeri propaganda yapılan programlar ortadan kayboldu.

Şimdiye gelelim, 2017 yılının Nisan ayındayız ve birden, gökten düşmüşçesine 3-4 tane askeri dizi patlak verdi mantar gibi. Kaç yıldır ortalıkta görünmeyen diziler ve programlar birden kanallarda tekrar yerlerini almaya başladı. Sizce ilginç değil mi bu hal? Dizi yapımcıları birdenbire askerlere aşık olup dizi başlatmış olabilirler mi? Yoksa bir gece rüyasında bir alamet falan mı gördü?

Medya, her ülkede önemli bir değişimden önce kamuoyunu hazırlamak için kullanılan bir araçtır. Medya, insanların günlük sorunlarını unutup suni sorunlar edinmesini sağlar. Medya, kapalı kapılar ardında olanları gizlemek için kapıları yok eder.

Çok başka olaylar döner arkada, bize ise sabahtan akşama kadar evlilik programları ve Survivor gösterilir.

Bir sürü spor kulübünün milyonlarca lira olan vergi borçları ‘yapılandırma’ adı altında silinir ama bize bugün hangi lider ne güzellikler saçtı ağzından o gösterilir.

Milyarlarca lira vergiler silinir koca iş adamlarından, senin benim sırtından KDV ve ÖTV ile çıkar o vergiler.

Milyonlarca liralık yatın ÖTV’si yüzde birdir ama çayın, simidin KDV’si yüzde sekizdir.

Ama bunlar televizyonlarda haber konusu dahi olmaz çünkü kimin kimi kaç yerinden bıçakladığı, bugün hangi köpeğin ne şirinlikler yaptığı daha önemlidir.

İşte sırf bu yüzden bilgiyi köpek gibi takip etmek gerekir çünkü bize gerçek değil, harikalar diyarı gösteriliyor.

Kendi iyiliğin için o tavşanı takip etmeyi bırak.






Yorumlar